Üroloji

Üroloji

AİLE HASTANESİ ÜROLOJİ BÖLÜMÜ TANI TEDAVİ HİZMETLERİ Aile Hastanesi Üroloji Bölümü; prostat ve mesane TUR ameliyatları, prostata HOLEP açık ve kapalı taş ameliyatları (üreteroskopi, flexibleüreterorenoskopi, perkütannefrolitotomi) tedavisi gibi rutin operasyonlar dışında ürolojik kanser ameliyatları, çocuk ürolojisi ameliyatları ve erkek cinsel işlev bozuklukları konularında tanı ve tedavi hizmeti sunmaktadır.

Prostat büyümesine (BPH) bağlı idrar rahatsızlıklarının tedavisinde ilaç ve cerrahi tedavi yöntemleri (TUR, Holmium Lazer ile yapılan prostat ameliyatı -HoLEP) uygulanmaktadır. Ayrıca prostat kanseri taraması ve prostat enfeksiyonlarının tedavisi gibi prostat sağlığını ilgilendiren alanlarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır.

ÜROONKOLOJİ

Bölümde sinir koruyucu radikal prostatektomi (prostat kanseri için) ve radikal sistektomi (mesane kanseri için) ameliyatları uygulanmaktadır. Ayrıca anesteziyoloji ve yoğun bakım hizmetinin de desteği ile böbrek ve testis kanseri gibi diğer ürolojik onkoloji ameliyatları gerçekleştirilmektedir.

ENDOÜROLOJİ VE TAŞ HASTALIKLARI

Aile Hastanesi Üroloji Bölümünde, üriner sistem taş hastalığı tedavisinde endoskopik (kapalı sistem) ameliyatlar da uygulanmaktadır.

Üroloji bölümü taş hastalığının endoürolojik tedavisinde (üreteroskopi, RIRS (FlexibleÜreterorenoskopi, perkütan böbrek taşı cerrahisi – PCNL) hizmet vermektedir.

KADIN ÜROLOJİSİ

İdrar kaçırma (stres ve sıkışma inkontinansı), interstisyel sistit gibi hastalıklarda tanı ve tedavi hizmeti verilmektedir.

ANDROLOJİ

Erkeklerde görülen erektildisfonksiyon olarak adlandırılan sertleşme ve boşalma problemleri ile erkek infertilitesi olarak nitelen erkeğe bağlı kısırlık durumlarına yönelik olarak muayene, tetkik ve tedavi diğer tıpta uzmanlık dalları ile birlikte planlanarak gerçekleştirilmektedir.

Sertleşme problemlerinde PRP, Kök hücre tedavisi, ESWT ve Penilprotez uygulamaları yapılmaktadır. Penis estetiğinde Penis uzatma ve Kalınlaştırma ameliyatları yapılmaktadır.

ÇOCUK ÜROLOJİSİ

Çocuk ürolojisi, anne karnından başlamak üzere, yenidoğan ve sonraki dönemlerde görülebilen doğuştan ya da sonradan gelişen üriner ve genital sisteme ait hastalıklar ve bunların tedavisi ile ilgilenir. Bu hastalıklara örnek olarak Hidrosel ve kordon kisti, İnmemiş testis, sünnet, testis ve torbaların acil durumları (Akut skrotum ve testis torsiyonu), Vezikoüreteralreflü ilehipospadias verilebilir.

ÜROLOJİK HASTALIKLAR VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

PROSTAT BÜYÜMESİ- BPH

50 yaşının üzerindeki erkeklerin 1/3 ünde meydana gelir. Kötü huylu bir tümör değildir. Bu büyümenin hormonal etki ile meydana geldiği düşünülmektedir. Prostatın iyi huylu büyümesini kanser ile karıştırmamak lazımdır. Oluşum mekanizmaları değişik olup, biri meydana geldikten sonra diğeri onun devamı şeklinde olmaz. Fakat %15 oranında ikisi beraber bulunabilir.

Prostat büyüdükten sonra idrar dış kanalını tazyik ile sıkıştırır, hasta idrarını zorlukla yapar ve hatta zamanla idrarını yapamaz duruma gelir

BELİRTİLER

Önceleri idrar çapı azalır ve idrar akımı yavaşlar. Ayakta veya oturarak idrar yaparken hasta ileriye doğru idrarını yapamaz. İdrar kesik kesik gelir. İdrar damlalar halinde akar. Tam boşalamama hissi oluşur. İdrar hemen gelmez ve bir süre beklenir. İdrar yapma yavaşladığı için idrar yapma süresi uzar. Sık sık idrara çıkılır. Normalde gece ya idrara çıkılmaz veya bir defa kalkılabilir.

Her hastada olduğu gibi hastanın yakınmaları ve ek hastalıkları detaylı değerlendirilir. Alt üriner sistem işeme şikayetlerinin tek sebebi prostat büyümesi değildir. Mesane kasılmasını bozan hastalıklar, şeker hastalığı, nörolojik bazı hastalıklar, idrar borusu darlıkları, enfeksiyonlar da benzer şikayetlere sebep olduğu unutulmamalıdır.

O nedenle hastaların tedavi öncesi detaylı değerlendirilmesi gerekir.

PROSTAT BÜYÜMESİNİN TANISI

İdrar tahlili, ultrasonografi ile mesane, prostat ve böbreklerin detaylı değerlendirilmesi, işeme testi ile idrar akım ölçümü, PSA kan testi temel olarak kullanılan testlerdir. Ultrason ile işeme sonrası mesanede kalan idrar ölçümü mutlaka yapılır.

Ayrıca hastaların kendilerini değerlendirdikleri Uluslararası prostat semptom skoru (IPSS) de şikayetlerin şiddetini değerlendirmede bizlere yardımcı olur

Bazı durumlarda idrar borusunun ve mesanenin endoskopik olarak (kameralı alet) incelenmesi gerekebilir.

AMELİYAT NE ZAMAN GEREKİR?

  1.  İlaç tedavisinden fayda görmeyen veya ilaç kullanmayan hastala
    
  2. İdrar şikayetleri nedeniyle yaşam kalitesi- sosyal hayatı olumsuz etkilenenler
    
  3.  İdrar yapamayıp sonda takılan hastalar
    
  4.  İdrar yolu iltihabı yaşayan hastalar
    
  5.  İdrarını yapamayıp idrar kaldığı için mesanesi veya böbreği bozulmaya başlayan hastalar
    
  6.  İdrar kesesinde taş oluşan hastalar
    
  7.  Prostatı büyüyüp idrara kanaması olan hastalar
    

Yukarıda yazılı olan durumlar mutlaka cerrahi gereksinimi olan hastalardır. Her hasta kendi özelinde değerlendirilmelidir. Hastaların var olan ek hastalıkları, kullandığı ilaçlar, genel sağlık durumu, ameliyattan beklentileri cinsel yaşamı, sosyal-iş hayatı gibi pek çok faktör göz önünde bulundurulup hastaya en uygun tedavi şekli seçilir.

PROSTAT AMELİYATLARI

TUR-P: Özellikle 80-100gramdan küçük prostat dokusunun idrar kanalından kameralı aletle girilerek elektrik akımlı bir tel yardımıyla kesilmesi işlemidir. Farklı elektrik akımları kullanan bipolar ve plazmakinetik teknikleri bugün yaygın kullanılmaktadır. İdrar kanalını tıkayan prostat dokusunun temizlenmesi esasına dayanır.

HoLEP: Lazer enerjisi kullanılarak büyümüş prostat dokusunun tamamen temizlenmesidir. Tur yöntemine göre avantajları kanama çok daha azdır. Her boyuttaki prostata uygulanabilir. Altın standart yöntem olmaya aday tedavi seçeneğidir. Özellikle büyük boyuttaki prostatlar için en uygun cerrahi tedavi seçeneğidir. Sertleşmeyi bozmaz. Sonda süresi ve hastanede kalış süresi kısadır. Cinsel ilişki sonrası meni çıkışı olmaz

Açık prostatektomi: Karından kesi yapılıp mesane içine girilip veya girilmeden büyümüş (100gr üstü) prostat dokusunun çıkarılması işlemidir. Kanama riski vardır ve uzun süre hastanede kalmayı gerektirebilir. Sonda süresi daha uzundur. Normal hayata dönüş zaman gerektirir.

HOLEP NEDİR?

Holmium lazer enerjisi kullanılarak prostat dokusunun enükle edilmesi yani kapsülden tamamen sıyrılması işlemidir. 1995 yılından bu yana uygulanmaktadır. Özellikle son yıllarda lazer teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak teknik popülaritesi artmıştır. Özellikle yüksek enerjili lazer cihazları sayesinde ameliyat daha başarılı ve düşük komplikasyonla yapılmaktadır.

HOLEP NASIL YAPILIR?

Genel veya spinal anestezi (belden aşağısı uyuşturularak) altında uygulanır. Penis dış idrar kanalından kameralı özel aletlerle girilir. İdrar borusunda darlık var mı yok mu incelenir. Büyüyen prostat dokusu görülür. Mesane içine girilir ve mesanede tümör- taş açısından inceleme yapılır. Daha sonra prostat lazerle belli noktalardan lazerle çizilir ve prostat dokusunu saran gri-beyaz renkte görülen kapsül dokusuna ulaşılır. Kapsülden prostat içine yayılan damarlar lazerle kolayca mühürlenir ve kanama çok daha az olur.

Prostat dokusu büyüklüğüne veya şekline göre 2-3 veya tek parça halinde kabuktan sıyrılıp mesane içine atılır. Mesane içine atılan prostat dokusu başka bir aletle (morselatör) parçalanıp vakumlanarak vücut dışına alınır. Tüm parçalar dışarı alındıktan sonra son kontroller yapılır ve sonda takılarak işlem sonlandırılır.

Çıkarılan prostat dokusu kanser varlığının araştırılması için patolojiye gönderilir.

HOLEP KİMLERE ÖNERİLİR?

HoLEP prostat cerrahisi önerilen herkese uygulanabilir bir cerrahi yöntemidir. HoLEP tekniğinin diğer cerrahi yöntemlerden bazı avantajları olduğu için diğer yöntemlerin uygulanamadığı durumlarda da daha güvenli bir şekilde uygulanmaktadır.

Klasik TUR yöntemi 80-100gr’dan büyük prostatlar için önerilmemesine rağmen HoLEP özellikle büyük prostatlar için çok daha başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir. Ayrıca HoLEP için prostat büyüklüğü konusunda üst limit yoktur. Prostat büyüklüğüne eşlik eden mesane taşı olan hastalarda da aynı seansta başarıyla uygulanmaktadır

Kalp-damar hastalıkları olan, koroner stenti olan veya geçmişte by-pass geçirmiş olan, damar tıkanıklığı nedeniyle kan sulandırıcı kullanan hastalarda da diğer tekniklere göre daha güvenli bir şekilde uygulanabilir.

HOLEP SONRASI HASTANEDE KAÇ GÜN KALINIR?

Genel olarak ameliyattan sonraki 2. Veya 3. gün hastanın sondası alınıp taburcu edilir.

HOLEP CİNSEL FONKSİYONLARI ETKİLER Mİ?

HoLEP gibi iyi huylu prostat büyümesi ameliyatlarında prostat kapsülden sıyrılmaktadır. Kullanılan enerji açısından karşılaştırıldığında holmium lazer enerjisinin prostat kapsülüne yalnızca 0,4mm derinliğe etki ettiği gösterilmiştir. Yani prostat dokusunu ayırmak için kullanılan enerji sertleşmeyi sağlayan sinirlere zarar vermemektedir. TURP ameliyatında kullanılan elektrik enerjisi ise 4mm derinliğe yayılabilmektedir.

Cinsel fonksiyonlar açısından HoLEP ve diğer TURP-açık prostatektomi tekniklerinin ortak dezavantajı geri boşalmaya (retrogradejakülasyon) veya boşalamamaya sebep olmalarıdır. Prostat dokusu tamamen temizlendiği için orgazm anında meni geriye doğru mesaneye gider ve daha sonra idrarla atılır. Bu durumun sağlık açısından zararı yoktur.

Sonuç olarak HoLEP sertleşmeye zarar vermeyip orgazm anında geri boşalmaya sebep olacaktır.

PROSTAT KANSERİ

Birçok risk faktörü olmakla beraber temel olarak erkeklerde var olan prostat bezinin yaşlanmayla beraber erkeklik hormonu (testosteron) maruziyetine bağlı gelişirler. Ailede prostat kanseri öyküsü var ise 40 yaş, yok ise 50 yaş üzerinde her erkeğin yıllık muayene ve kanda PSA testi yaptırması önerilir. Şüpheli olgularda prostat sağlık indeksi, multiparametrik prostat MR ve ileri genetik incelemeler yapılmaktadır. Biyopsi kararı verilen hastalar için sedasyon altında rektal yolla veya perineal olarak MRG-USG (Manyetik rezonans görüntüleme-ultrason) füzyon biyopsi işlemi yapılmaktadır. Kliniğimizde rutin uygulanan bu yöntem sayesinde ultrason eşliğinde saptanamayan kanserler MR yardımı ile görünür hale gelir ve şüpheli görüntülerin hedeflenerek örneklenmesine imkan tanır. Prostat kanserlerinde cerrahi tedavisinde Laparoskopik Radikal Prostatektomi ve Açık Radikal Prostatektomi ameliyatları hastanemizde başarıyla uygulanmaktadır. Hastalığın risk faktörleri göz önünde bulundurularak beraberinde pelvik lenf nodudiseksiyonu ve patoloji sonucuna göre ek tedavilerin gerekliliği üroloji hekiminizce kararlaştırılır.

BÖBREK VE ÜRETER TAŞI

BÖBREK TAŞININ ZARARLARI NELERDİR?

Şiddetli kıvrandırıcı ağrı yapan böbrek taşları zamanında uygun tedavi yapılmadığı takdirde böbrek tıkanıklığı, böbrek fonksiyon kaybı ve böbrek yetmezliğine sebep olabilir. Hatta oluşan enfeksiyon kana karışarak diğer organların da fonksiyonlarının bozulmasına ve ağır enfeksiyonlara (ürosepsis) neden olabilir.

Hastalık farklı coğrafyalarda değişik sıklıkta görülürken ülkemizde görülme sıklığı %11’dir. Yani ülkemizde yaklaşık her 9 kişiden birinde taş hastalığı görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 2-3 kat daha sık görülür. Özellikle 40-60 yaş arası sıktır.

BÖBREK TAŞI NASIL BELİRTİ VERİR?

En sık görülen belirtileri böğür-yan bölgemizde oluşan, periyodik artıp-azalan ağrı (renal kolik), idrarda yanma ve renk değişikliğidir. Ağrı künt, şiddetli, kıvrandırıcı, gelip geçen tarzdadır. Genellikle hastalar ağrıyı yaşadıkları en şiddetli ağrı olarak tarif ederler. Hatta bayanların yaşadığı doğum sancısına benzetilir.

Taşlar böbrekten idrar kanalına düştüğü zaman ağrı kasık bölgesinde olup, aşağıya doğru yayılabilir. Ağrı pozisyonla artıp azalmaz. Ağrıya bulantı, kusma, idrarda yanma ve renk değişikliği de eşlik edebilir. Beraberinde enfeksiyon da olursa ateş de olabilir. Böbrek tıkanıklığı iki taraflı olursa idrar çıkışında azalma görülür.

Hiçbir şikayeti olmayan taş hastalarına da nadir de olsa rastlanmaktadır.

BÖBREK TAŞI TANISI NASIL KONULUR?

Tanı koymak için biokimyasal ve radyolojik yöntemlerden faydalanırız.Bunun için laboratuvara ve radyoloji bölümlerine hastaları yönlendiririz:

Yapılan testlerden ilki idrar tahlilidir. Taş hastalarının idrarlarında kan hücreleri, kristaller ve enfeksiyon varsa bakteriler görülür. Kan tahlili olarak böbrek fonksiyon testleri (kreatinin, üre, BUN) öncelikle yapılmalıdır. Enfeksiyon şüphesi varsa tam kan sayımı ve enfeksiyon belirteçleri yapılmalıdır.

Taş hastalığının kesin tanısı yapılan radyolojik yöntemlerle yapılır.

Ultrason: İlk tercih edilen yöntemdir. Radyasyon kullanılmaması en önemli avantajıdır ve çocuklarda ve gebe hastalarda ilk tercih edilen yöntemdir.

Röntgen: Taşların yaklaşık %70’i kalsiyum içerdiği için röntgen (direkt üriner sistem grafisi) ile görüntülenebilir. X ışını ile görüntülenebilen taşlara opak (Ca-fosfat, Ca-oxalat) , görüntülenemeyenlere ise radiolusen veya non-opak taşlar (ürik asit, amonyum ürat, ksantin, ilaçlara bağlı taşlar) denir. Bazı taşlar ise net bir şekilde görüntülenemeyip ise semi-opak (magnezyum-amonyum-fasfat: strüvit, apatit ve sistin) adını alırlar.

Tomografi: Kullanıma girmesiyle günümüzde bilgisayarlı tomografi (BT) taş hastalarının teşhisinde en duyarlı (%99) yöntem olarak kabul edilmektedir. Taşın bulunduğu yer, boyutu ve sertliği (dansitesi), böbreğin karın içi organlar ile ilişkisi hakkında bilgi vermesi en büyük avantajlarıdır. Radyasyona maruziyet en büyük dezavantajı olmasına rağmen günümüzde düşük doz kul radyasyon yayan cihazların kullanımı ile bu endişe giderilmiştir.

Diğer:

Böbrekte fonksiyon kaybı veya drenaj bozukluğuna yol açan yapısal bozukluk durumlarında nükleer yöntemlere (DMSA, DTPA, MAG3) başvurulabilir. X-ışını kullanan yöntemlerin sakıncalı olduğu gebe hastalarda manyetik rezonans görüntüleme (MRI) de tercih edilebilecek inceleme metodudur.

BÖBREK TAŞI NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Böbrek taşının tedavisi taşın yeri, boyutu ve hastanın klinik durumu ve eşlik eden hastalıklarına göre planlanır.

Vücut dışı ses dalgaları ile taş kırılması (ESWL)

Anestezi gerektirmeyen ve küçük boyuttaki böbrek taşlarına uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem bir jenaratörden üretilen ses dalgalarının ciltten böbreğe ve taşa iletilmesi ve taşların parçalanması esasına dayanır. Tam taşsızlık sağlanması için birkaç seans uygulanması gerekmektedir. Kırılan taş fragmanları idrar yolu ile vücuttan kendiliğinden atılır. Gebeler, kan sulandırıcı ilaç alan hastalarda tercih edilmez.

Taşın sertliği, taş ile cilt arasındaki mesafe, taşın böbrek içinde bulunduğu nokta, taşın boyutu başarıyı etkileyen faktörlerdir. Bütün bu faktörler göz önünde bulundurularak uygun hastalarda güvenle ve başarıyla uygulanabilir.

Üretero-renoskopiklitotripsi (URS-RIRS)

Kansız ve kesisiz ameliyat olarak bilinir. Anestezi altında çok ince uç kısmında kamera olup vücut içini görmemizi sağlayan aletler (endoskoplar) ile idrar yolundan (üretra) önce idrar kesesine (mesane) ve oradan da idrar kanalı (üreter) içine girilerek üreter veya böbrek içinde taşların parçalanmasıdır. Üst üreter ve böbrek içindeki taşlar esneyebilen üreterorenoskop dediğimiz endoskoplar ile lazer kullanılarak toz haline getirilir ve kendiliğinden dökülmeye bırakılır. Daha büyük taş parçaları ise basket dediğimiz aletler ile dışarı alınır. Kan sulandırıcı ilaç alan hastalarda güvenle uygulanabilir. Vücutta herhangi bir kesi yapılmadan yapılması ve kısa hastanede kalış süresi en büyük avantajlarıdır. Büyük boyuttaki böbrek taşlarında başarısı düşük olup birkaç seans gerekmesi dezavantajıdır.

Perkütannefrolitotomi (PNL)

PNL Anestezi altında sırt kısmında ciltten böbreğe uzanan bir tüp-yol oluşturularak bu yoldan böbrek içine endoskoplar (nefroskop) ile girilip taşların parçalanıp dışarı alındığı işlemdir. Özellikle diğer yöntemlerin başarısız olduğu büyük boyuttaki (2cm’den büyük) böbrek taşlarında en başarılı yöntemdir.

Bu yöntemler haricinde taş tedavisinde laparoskopik ve açık cerrahi yöntemler de uygulanabilmektedir. Açık cerrahi günümüzde neredeyse terk edilmiş olup diğer yöntemlerin başarısız olduğu sınırlı hasta grubunda tercih edilmektedir. Laparoskopik cerrahi ise açık cerrahiye alternatif bir yöntem olarak uygulanmaktadır.

BÖBREK KANSERİ

Tüm tümörlerde olduğu gibi böbrek tümörleri de hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu oluşur. Çoğalan hücreler kitle oluşturarak etraf dokuya ve uzak organlara yayılabilir. Böbrek tümörleri genellikle (%85) böbrek hücrelerinden köken alır (renal hücreli karsinom). Böbrek içerisindeki idrar kanallarını döşeyen hücrelerden köken alan tümör ise (transizyonel hücreli karsinom) daha az oranda görülmektedir. Bunlar haricinde daha nadir görülen tümör tipleri de vardır.

BÖBREK TÜMÖRLERİ HANGİ BELİRTİLERİ VERİR?

Böbrek tümörleri genellikle başka bir sebeple yapılan ultrason veya tomografi ile saptanır. Hastaların erken evrelerde herhangi bir şikayeti yoktur. Hastalık ilerledikçe bazı şikayetlere sebep olurlar:

  1.  İdrarda kanama (gözle görülen veya idrar tahlili ile saptanan)
    
  2.  Karında şişkinlik
    
  3.  İştahsızlık- halsizlik-kilo kaybı
    
  4.  Yan ağrısı
    
  5.  Kansızlık, solukluk
    
  6.  Bacaklarda şişme
    

BÖBREK KANSERİ TEŞHİSİ NASIL KONULUR?

Şikayetlerinin araştırılması sırasında veya tesadüfen ultrason çektirip böbrekte kitle saptanan hastalarda daha detaylı incelemeler yapmak gerekir. Bu amaçla MRG (manyetik rezonans görüntüleme) veya ilaçlı tomografi (kontrastlı BT) çekilir.

Böbrek kanseri olanlarda sıçrama olasılığından dolayı akciğer (toraks) tomografisi de çekilir. Bu görüntüle yöntemleri ile kitlenin boyutu, yerleşim yeri, ana damarlar ve idrar kanalları ile ilişkisi, başka bir yere veya komşu organlara (dalak, karaciğer, pankreas, böbrek üstü bezi veya lenf bezleri) yayılıp yayılmadığı ve kitlenin yapısı hakkında bilgi edinilir. Evreleme yine görüntüleme yöntemleri ile yapılır ancak çekilen tomografi veya emar kitlenin iyi veya kötü huylu ayrımını kesin yapamaz.

Tümörün iyi huylu veya kötü huylu olduğunun kesin ayrımı sadece ameliyatla çıkarılan kitlenin patolojik incelemesi ile mümkündür.

BÖBREK KANSERİ TEDAVİSİ

Böbrek tümörlerinin esas tedavisi cerrahidir. Tümörlü böbrek dokusunun çıkarılıp, sağlıklı-kansersiz böbrek dokusunun korunması temel prensiptir. Bu ameliyata parsiyelnefrektomi yani tümörlü böbrek dokusunun çıkarılması denir. Aşırı büyümüş, böbrek damarlarını tutmuş, böbrek içinde çok sayıda olan tümörlerde maalesef böbreğin etrafındaki yağlı doku ile beraber çıkarıldığı radikal nefrektomi ameliyatı yapıyoruz.

Parsiyel veya radikal nefrektomi ameliyatı açık veya kapalı (laparoskopik veya robotik) yöntemlerle yapılabilir. Laparoskopik ve Robotik cerrahi, açık cerrahiye göre daha kısa hastanede kalış süresi, daha az ağrı kesici kullanımı, daha çabuk işe ve sosyal hayata dönüş ve daha az yara izi gibi avantajlar sağlamaktadır. Laparoskopik radikal nefrektomi şu an standart tedavi olarak kabul edilmektedir.

Cerrahiye uygun olmayan veya metastatik (uzak organlara sıçramış) böbrek tümörlerinde kemoterapi uygulanabilmektedir.

Böbrek içindeki idrar yollarını döşeyen hücrelerden (değişici-transizyonel hücre) köken alan tümörler toplayıcı sistem tümörleri (transizyonel hücreli karsinom) olarak adlandırılır. Bu tümörlerin tedavisinde böbrek, idrar kanalı (üreter) ve idrar kanalının mesane (idrar kesesi) bağlantısı cerrahi olarak çıkarılır. Bu ameliyata radikal nefro-üreterektomi denir.

LAPAROSKOPİNİN AVANTAJLARI NELERDİR?

En büyük avantajlarından birisi daha önce 20-30 hatta bazen 40 cm civarında yapılan kesilerin yerine çok küçük kesiler yapılmasıdır. Bu sadece kozmetik açıdan iyi bir görünüm değil, aynı zamanda daha çabuk ve daha sorunsuz iyileşme demektir. Özellikle şeker hastaları gibi yarası geç kapanan veya enfeksiyona yatkınlığı olan hastalarda bu durum çok daha önemli hale gelmektedir. Bunun yanı sıra hastaların daha çabuk iyileşmeleri nedeniyle hastanede daha az kalmaları, günlük yaşam aktivitelerine daha çabuk dönmeleri ve işlerine de daha çabuk başlayabilmeleri avantajlarını sunar. Yine ameliyat sonrası hastaların daha az ağrı duymaları ve daha az ilaç kullanma avantajları vardır. Özellikle deneyimli ellerde ameliyat süreleri de açık ameliyatlardan daha kısa sürmekte ve hastanın daha az anestezi alması sağlanmaktadır.

PARSİYEL NEFREKTOMİ AMELİYATINDA SADECE TÜMÖRÜN ÇIKARILMA ŞEKLİ

MESANE (İDRAR KESESİ) KANSERİ TANISI VE TEDAVİSİ

İdrar kesemiz (mesane), böbreklerde üretilip üreterler ile getirilen idrarı depolayan ve zamanı geldiğinde kasılarak idrarı vücuttan dışarıya atan yaklaşık 350-500 ml kapasiteli bir organdır.

Mesanenin duvarını oluşturan hücrelerin kontrolsüz çoğalması durumunda mesane tümörü oluşur. Mesane tümörlerinin büyük kısmı (%90’dan fazla) iç tabakasını döşeyen hücrelerden kaynaklanır. Bu hücrelere değişici epitel hücreleri denir ve bu hücrelerin tümörü değişici epitel hücreli karsinom (transitionalcellcarcinoma, TCC) olarak adlandırılır. Bu tümör mesane iç yüzeyinde genellikle yüzeyden kabarık karnabahar görünümünde izlenmektedir.

MESANE KANSERİ HANGİ BELİRTİLERİ VERİR?

Mesane kanserinin en önemli belirtisi idrarda kan görülmesidir. Hastaların ağrı veya yanma şikâyeti yoktur. Hastalar bu kanamayı gözleriyle görebildikleri gibi yapılan idrar tahlilinde de saptanabilir. Ancak kanlı idrar yapan her hastada mesane kanseri vardır demek çok yanlış olacaktır.

MESANE KANSERİ TANISINI NASIL KOYARIZ?

Tanı koymak amacıyla sistoskopi yapıldığı sırada saptanan mesane tümörleri aynı seansta tamamen temizlenir. Bu amaçla rezektoskop adı verilen bir aletle tümörlü doku, tabanı ve çevresi dahil olacak şekilde kesilerek alınır.

Bu işleme TUR-M veya TUR-T (transurethralresection of bladdertumor) adı verilmektedir. Tedavinin ilk amacı mesane içinde tümör kalmayacak şekilde bütün tümörlerin temizlenmesidir.

Bu işlemler genel veya spinal (belden uyuşturma) anestezi altında yapılabilir. Hastalara ameliyat sonrası bir sonda takılır ve mesane yıkama sıvısı ile idrar kesesi içi bir süre yıkanır.

Genellikle 1 veya 2 gün hastanede kalması gereken hastalarımız takip süreleri dolduğunda ise sondası çekilerek taburcu edilir.

Taburcu edilen hastaların ise takip ve tedavi şeklinin belirlenmesinde bazı faktörler önem arz etmektedir:

-Tümörün çapı ve sayısı

-Kanserin tipi

-Mesane katlarına yayılım durumu

-Agresiflik derecesi (düşük-orta veya yüksek grade)

-Daha önce tümör olup olmaması

-Başka yerlere sıçrama olup olmaması.

Tüm bu parametreler, hastanın genel durumu ve ek hastalıkları birlikte değerlendirilerek hastalarımız için en uygun kişiselleştirilmiş tedavi şekli belirlenmektedir.

Yüzeyel-kasa invaze olamayan mesane tümöründe tedavi:

Mesanenin kas tabakalarına ilerlememiş tümörlere yüzeyel-kasa yayılmamış mesane kanseri, kas ve daha derin tabakalarına ilerlemiş olanlarına ise kas invaze mesane kanseri denir.

Yüzeyel mesane tümörleri şayet agresif (highgrade) değilse, tek ve küçük tümör ise, daha önce tümör yoksa yani nüks tümör değil ise TUR-M ile tümörün tamamen kazınması sonrası mesane içine ilaç uygulaması yeterli bir tedavidir. Ancak hastalığın tekrarlama riskinden dolayı takip etmek yani belli aralıklarla sistoskopi yapmak gerekecektir.

Kas tabakasının üstündeki katmanı tutan (T1), agresif (highgrade), büyük tümörlerde 4-6 hafta sonra tümör alanının tekrar kazınması işlemi (re TUR-M) gerekecektir. Bu süreç sonrası hastalara mesane içine bazı ilaçlar verilerek tümörün nüks etmesi veya ilerlemesi engellenmeye çalışılır.

Görüldüğü gibi hasta ve tümörle alakalı birçok faktör tedavi yöntemini-şeklini etkiler. Sık tekrarlayan, yaygın, verilen mesane içi ilaçlara rağmen tekrarlayan agresif tümörlerde kasa invaze tümörlerde yapılan mesanenin alınması ameliyatı dahi uygulanabilir.

Kasa invaze mesane tümörlerinde tedavi:

Kas tabasına ulaşmış ancak daha ileri gitmemiş tümörlerde hastanın genel durumu ameliyat için uygunsa mesanenin tümden alındığı (mesane, lenf bezleri ve erkeklerde prostat, kadınlarda rahim dahil) radikal sistektomi ameliyatı yapılır. Mesane alındıktan sonra hastanın bağırsaklarından yeni bir mesane oluşturulur ve böbrekten gelen idrar kanalları (üreterler) bu yeni keseye bağlanır. Bu idrar kesesi ise ya normal dış idrar kanalına (üretra) ya da karın yan tarafına deriye bağlanır.

Ameliyat sonrası lenf bezlerinde tümör yayılımı saptanan hastalar ek kemoterapi alabilirler. Rutinde pek uygulanmamasına rağmen ameliyat öncesi kemoterapi verilmesi gibi bir seçenek de vardır.

Bu büyük ameliyatı ek hastalıkları ve riskleri nedeniyle yapamadığımız hastalarda kemoterapi ve radyoterapi (ışın tedavisi) seçenekleri uygulanır. Hastanın mesanesi TUR-M ameliyatı ile önce tümörsüz hale getirilir. Sonrasında hasta ışın tedavisi ve kemoterapi alır.

Mesane kanseri başka organlara yayılım yaptığı zaman genellikle kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Ancak ciddi kanaması olan hastalarda kanamaların kontrol altına alınması ve hayat kalitesinin yükseltilmesi amacı ile kanserden kurtulmamasına rağmen mesane alınması ameliyatı (salvagesistektomi) uygulanabilir.

VARİKOSEL

VARİKOSEL NEDİR?

Varikosel testisten (yumurta) kirli kanı uzaklaştıran toplar damarların (venlerin) anormal genişlemesi sonucunda oluşan durumdur. Sonuçta testislerde biriken kirli kan ısı artışına ve bu kan kan içindeki atık ürünler testis fonksiyonlarında bozulmaya sebep olur. Bu da kasığa vuran ağrı veya rahatsızlık hissi, etkilenen testisin boyutlarında küçülme, yumuşama, sperm değerlerinde bozulma ve erkeklik hormonu düzeylerinde düşmeye sebep olabilir.

Erişkin erkeklerde görülme sıklığı yaklaşık %15’tir. Yani yaklaşık her erişkin 7 erkekten birinde varikosel saptanıyor. Sperm değerlerinde bozulma olan erkeklerin ise %25’inde sebep varikoseldir. Çocuk sahibi olamayan yaklaşık her 3 erkekten 1’inde, daha önce çocuğu olup da tekrar çocuğu olamayan erkeklerin de %80’inde sebep varikoseldir.

Neden oluştuğuna dair çok net bilgi yoktur. Ancak uzun süre ayakta kalma, ıkınma, zorlanma gibi durumlarda varikoselin ortaya çıkabileceği bilinmektedir. Toplar damarlar içerindeki valv yani kapakçıklarında sorunlu olduğu gösterilmiştir.

NASIL TANI KONULUR?

Hastalar genellikle yumurtalıklarında bir dolgunlukla veya ağrıyla başvurur. Fizik muayenede testisler muayene edilir. Muayenede varikosel şiddetine göre derecelere ayrılır: 1. Derece varikoselde testis damarlarındaki genişleme ıkınmayla (valsalva) tespit edilir. 2. Derecede elle ıkınma yapılmadan da damar genişliği hissedilebilir. 3. Derece varikosel en şiddetli seviyedir ve dışardan gözle testis damarlarındaki genişleme, kıvrılma görülebilir. Bunun yanında testis boyutları, testisin kıvamı, sperm kanalları detaylı muayene edilir.

Fizik muayene aslında tanı koymak için yeterlidir. Ancak muayene sırasında tanı koymanın zorlaştığı durumlarda yumurtalık ultrasonografisi (skrotal renkli doppler ultrasonografi) istenir. Bu durumlar obezite, hidrosel (yumurta etrafında sıvı birikimi), geçirilmiş cerrahi ve testiste hassasiyet varlığıdır.

Spermiogram 3-5 günlük cinsel perhiz-boşalmama sorası yapılan, hastanın boşalması sonucunda çıkan meninin (semen sıvısı) incelenmesi işlemdir. Çıkan menide spermlerin sayısı, hareket kabiliyeti ve oranı ve yapısal bozukluğu araştırılır. Tek testle karar verilmeyip 2 hafta sonra yapılan ikinci bir test ile tam değerlendirme yapılır. Sperm değerleri ciddi bozulma saptanan hastalarda hormonal araştırma ve genetik bazı testler gerekebilir.

KİMLERDE VARİKOSEL TEDAVİ EDİLMELİDİR?

Öncelikle bilinmesi gereken maalesef varikoselin ilaçla tedavisi yoktur. Sperm değerlerinde bozulma olan hastalarda bu durumu varikosel dışında bir sebeple açıklanamıyorsa mikroskobik varikoselektomi ameliyatı önerilir. Çocuk sahibi olamayan çiftlerin araştırılmasında sperm değerleri bozulmuş olanlarda yapılan varikoselektomi operasyonu doğal yollardan çocuk sahibi olma potansiyelini-şansını artırır.

Sperm parametreleri normal olsa bile çocuk sahibi olamayan çiftlerde DNA hasarı tespit edilirse varikoselektomi önerilebilir. Varikoselektomi sonrası sperm değerlerinde düzelme ve sperm DNA hasarında düzelme-iyileşme gözlenir. Varikoselektomi yardımcı üreme yöntemlerinin de başarı şansını artırmaktadır.

VARİKOSEL CERRAHİSİ, HANGİ YÖNTEMLE DAHA BAŞARILI?

Varikosel için şimdiye kadar tanımlanmış farklı ameliyat teknikleri olmasına rağmen başarısı en yüksek, komplikasyonu en düşük yöntem mikroskobik varikoselektomidir. Kasıktan yapılan yaklaşık 2cm’lik kesi ile testisten çıkan toplar damarlar ayrıştırılır ve bağlanır.

Ameliyat sahasını daha detaylı görmemize yardımcı olan mikroskopların kullanılmasıyla ameliyat başarısı artmış ve komplikasyonları en aza inmektedir. Mikroskopikvarikoselektomi ile testisi besleyen atar damarlar, sinirler ve testisten sıvı taşıyan lenf damarları korunur ve zarar görmez.

EREKTİL DİSFONKSİYON (SERTLEŞME SORUNU)

EREKTİL DİSFONKSİYON NEDİR?

Halk arasında iktidarsızlık, sertleşme güçlüğü (impotans- erektildisfonksiyon) cinsel birliktelik için peniste yeterli sertlik yani ereksiyon sağlayamama veya sürdürememe olarak tanımlanır.

En sık görülen cinsel problemdir ve 50 yaş üstü erkeklerin yaklaşık %50’sinde görülmektedir. Tüm yaş grupları göz önüne alındığında erkeklerin %30’unda görülebilir. Türkiye’de yapılan araştırmada 40 yaş üstü erkeklerin %34’ünün farklı derecelerde sertleşme sorunu yaşadığı saptanmıştır.

Erektildisfonksiyon kişinin ve partnerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir durumdur. Kişide öz güven eksikliği, depresyon, ailevi sıkıntılar hatta boşanma sebebi olabilir. Eskiden psikolojik olduğu düşünülse de altta yatan hastalığın aslında ön belirtisidir.

SERTLEŞME SORUNU NEDEN OLUŞUR, SEBEPLERİ NELERDİR?

Sağlıklı bir ereksiyon için dış uyaranla (görsel, işitsel veya tensel uyarılma) beyindeki ilgili bölge aktive olur. Hormonal ve sinirsel ileti ile peniste damar açıcı maddeler salgılanır. Sağlıklı çalışan kan damarları genişler ve peniste sırt kısmında 2 adet süngerimsi cisimcik (korpuskavernozum) kanla dolar ve şişer-gerilir

Bu sırada kanın vücuda geri dönmesini sağlayan venler (toplar damarlar) kapanır ve sağlıklı tam ereksiyon sağlanmış olur.

Tüm bu karışık-kompleks sistemin herhangi bir veya birkaç aşamasında aksama olursa sertleşme bozukluğu (impotans) gelişir. Başlıca 2 grup altında toplanır:

1-Psikojenik sebepler

2-Organik sebepler

Organik sebepler veya risk fakörleri arasında pek çok hastalık sıralanabilir:

• Diabet (şeker hastalığı-özellikle kontrolsüz diabet)

• Hipertansiyon

• Obezite (fazla kilo alımı)

• Kan yağları yüksekliği (kolesterol ve trigliserit yüksekliği)

• Geçirilmiş prostat, mesane ve barsak kanseri cerrahileri

• Kullanılan bazı ilaçlar (prostat kanseri ilaçları, antidepresanlar, hipertansiyon ilaçlarından bazıları vs)

• Nörolojik hastalıkları

• Hormonal bozukluklar (erkeklik hormonu düşüklüğü, hipofiz ve tiroid bezi hastalıkları)

• Kalp-damar hastalıkları

• Sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı

• Yaşlanma sayılabilir

SERTLEŞME BOZUKLUĞU TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Sertleşme bozukluğunun tedavisine öncelikle varsa altta yatan hastalığın tedavisi ile başlanmalıdır. Örneğin diyabeti veya hipertansiyonu varsa kontrol altına alınmalıdır. Altta yatan sebep kullanılan ilaç tedavisi ise bu tedavi uygun tedavi ile değiştirilmelidir.Sertleşme bozukluğunun ilk tedavisi kişinin yaşam tarzını değiştirmesidir.

İLAÇ TEDAVİSİ: Bu tedaviler en sık ve ilk kullandığımız tedavi şeklidir. Ağızdan alınan ilaçlarla penis kan damarları daha fazla genişletililir. İçerisindeki etken madde farklı olmakla birlikte (sildenafil, tadalafil, vardenafil, avanafil) 5-fosfodiesteraz denen enzim inhibitörü olarak görev yapıp penis kan akımını artırırlar. Bu tedavilerin %80’e varan hastada başarılı olmaktadır.

PENİSE İĞNE TEDAVİSİ: İlaç tedavisinden fayda görmeyen hastalarda uygulanan penis içine damar genişletici ilaçların enjeksiyonudur. Papaverin veya Alprostadil hekim gözetiminde ve hekim tarafından uygulanarak hastaya öğretilir. 3 ilacın karışımı trimix (Papaverin, Fentolamin ve Alprostadil) piyasada en etkili karışımdır. Hekim tarafından belirlenen dozlarda ilişkiden 15-20dk öncesinde penise enjekte edilir ve cinsel beraberlik sağlanmış olur.

ESWT (DÜŞÜK YOĞUNLUKLU ŞOK DALGA TEDAVİSİ-LOW İNTENSİTY SCHOCK-WAVE THERAPY): Penise düşük yoğunluklu şok dalgaları gönderilerek yeni kan damarları oluşumu sağlanır. Belli aralıklarla toplam 6-12 seans uygulanabilir. Avrupa Üroloji Kılavuzları tarafından da önerilen hiçbir yan etkisi olmayan, hafif orta düzeydeki sertleşme bozukluğunda kullanmaktayız.

PRP (PLATELET RİCH PLAZMA): Hastadan alınan kan özel bir tüpe alınır ve bazı işlemlerden geçirilerek hücre yenilenmesini uyarıcı proteinler (plazma) ayrıştırılır. Bu ayrıştırılan plazma penis içine çok ince bir iğne ile enjekte edilir. Böylece penis içinde kan damarlarının rejenerasyonu ve yeni damar oluşumu uyarılmış olur. Genellikle ESWT tedavisi ile kombine uygulanır. Haftada bir veya 2 haftada bir uygulanabilir.

PENİS PROTEZİ (PENİL PROSTHESİS): Diğer tedavilerden fayda görmeyen hastlarda uygulanan yapay olarak sertlemeyi saplayan cihazlardır. Ameliyatla penis içinde sertleşmeyi sağlayan cisimciklerin (korpuskavernozumlar) içine yerleştirilirler. Farklı marka ve modellerde protezler vardır. Temel olarak protezler 2’ye ayrılır: şişirilebilir ve bükülebilir olanlar.

Bükülebilir (malleable) olanlar adında da anlaşıldığı gibi eğilip bükülebilir daha sert maddeden yapılmış protezler penis içindeki korpusların içine yerleştirilir. Dışardan hissedilebilir. Kullanımı kolaydır ve maliyetleri düşüktür.

Diğer tip şişirilebilir (inflatable) olanlar da 2 tiptir. 3 parçalı olan şişirilebilir protezlerde 2 parçalı olanlardan farklı olarak kasık bölgesine bir rezervuar (hazne) yerleştirilir. Bu haznede su vardır. 3 parçalı protezler en fizyolojik olandır ve gerçek penis sertleşmesinin birebir taklididir

Üç parçalı penil protezde; Peniste korpusların içine 2 balon şeklindeki protez, kasık bölgesine su rezervuarı (2 parçalılarda bu kısım yoktur) ve yumurtalık içine de pompası yerleştirilir. Kişi ilişki öncesi yumurtalık içindeki pompaya basar ve kasık içine yerleştirilen rezervuardan su balonlara doğru hareket eder ve sertleşme sağlanmış olur. İlişki sonunda pompa üzerindeki düğmeye basarak penis söndürülür. Sönme sırasında penis cisimleri içindeki su kasık bölgesindeki rezervuara geri döner. Vücut anatomisine ve sertleşme fizyolojisine çok uyumlu olan olan bu protezler günümüzde üroloji pratiğinde en sık kullandığımız protez tipidir.

Editör: DOÇ.DR. MEHMET NURİ BODAKÇİ

En Son Sağlık Yazılarımız

Hazırsanız iletişime geçin!

Bize ulaşmak çok kolay, harekete geçmen yeterli.

İletişime Geç
WhatsApp Canlı Destek Hattı